Hepimizi kişilik özelliklerimizin tümüyle bir kişi tarafından kabul edilmesine gereksinim duyarız. Olduğumuz gibi davranabileceğimiz ya da kendimiz olabileceğimiz bir yer isteriz. Olduğumuz gibi sevildiğimizi hissedince, yaşadığımız sorunlarla baş etmek için daha donanımlı oluruz. Yeryüzünde ve içimizde her zaman varolan hatalar bizi ilişki kurmaktan alıkoymaz. Biz hatalarımız içinde “iyi”yizdir. Sevgiyi kaybetmekten korkmadan içimizdeki ve başkalarındaki kötülüklere katlanırız. Bunlarla savaşamayacak duruma geldiğimizde ise başarısız yanımızı düzeltmeye çalışırız.
Annenin çocuğu olduğu gibi kabulu, çocuğun gerçekleri cesaretle karşılamasına yardımcı olur. Her annenin de bildiği gibi bebekler aynı zamanda bencil ve güçlü yaratıklardır. Gereksinimlerinin karşılanması için bunlara son derece duyarlı bir ortam beklerler.
Burada annelere çok zor bir görev düşüyor. Anne çocuğun sevgi, güven ve yapılanma gibi gereksinimlerini karşılarken aynı zamanda da aşırı isteklerden vazgeçmesi ve hem kendinin hem de yaşadığı dünyanın sınırlarını kabul etmesi için onu yavaş yavaş etkilemelidir.
Kabul etme ve onaylama iki ayrı şeydir. Anne çocuğunun bencilliğini, isteklerini ve başarısızlıklarını kabul eder, onları çocuğun bir gerçeği olarak görür. Ne var ki onları onaylamayabilir. Kabul edilmediği halde onaylamak iyi ile kötü, doğru ile yanlış konularında çocukta şaşkınlık yaratır.
Kabul iki anlama gelir: Birinci anlam annenin çocuğun iyi ve kötü yönleriyle gerçek benliğine ulaşıp onunla ilişki kurmasıdır. İkinci anlam ise, çocuğun aşırı isteklerini sınırlaması, kendisi ve başkaları için gösterdiği ulaşılamayacak isteklerinden vazgeçmesine yardımcı olmasıdır. Böyle yaparak çocuğun kendi gerçek gücü ve zayıflıkları, olumlu ya da olumsuz, iyi ya da kötü yönleriyle ilgili sağlam bir mantık geliştirerek yetişkinler dünyasına girmesi için onu hazırlamış olur. Mükemmelliyetçi ideallere saplanıp kalmak yerine, kendisi ve çevresiyle ilgili gerçeklerle uğraşır.
Çocuklar yaşamdaki acılarla, başarısızlıklarla ve kötülüklerle baş etmeye hazır olarak doğmazlar. Bununla uğraşacak donanımdan yoksun ve başkalarına bağımlıdırlar. İyi bir anne çocuğunun zayıflıklarını anlar ve onları hoş karşılar.
Çocuklar özel olmadıkları zamanlarda bile özel olduklarını bilmeye ihtiyaç duyarlar. Büyük bir başarı kazandıkları sürece sevilecekleri düşüncesi, kendilerini tanımak ve sınırlarını bilmekten çok, dış dünyaya göre hareket etmelerine ve dış etkenler nedeniyle kolaylıkla mutsuzluk yaşamalarına sebep olur.
Bazen çocuklar annelerinin hoşlanmadığı şeyler yapabilirler.Bu çocuğun iyi ya da kötü olduğunu göstermez. Annenin görevi, istediği gibi davranmadığı için ondan uzaklaşmak değil; çocuğu öylece kabul etmek, çocuğun bu yönüyle iletişim kurmak, onu sevmek ve sınırlarını koymaktır.