Kategori arşivi: Uncategorized

Doğayla ve Doğalıyla Dost Aile

Çocuk yetiştirmek ve ebeveyn olmanın genel geçer bir kuralı, ideali yok. Her birey bulunduğu kültürde, düzende, ailede, sosyoekonomik çevrede; o zamanın gerektirdiklerine göre kendini koşullara uyum sağlayarak var etmenin bir yolunu buluyor. Bu bazen standart düzenden farklı olduğunda bir anormallik, uyumsuzluk, terslik olduğunu görebiliyoruz.

 

doğayladost

Çocuklarla çalışan uzmanlar olarak en çok karşılaştığımız profil düzene uyum sağlamakta zorlanan, kuralları kabul etmek istemeyen çocuklar. Her yeni gelen çocukla karşılaştığımda aklımda bazı sorular oluyor:

Bu çocuğu huzursuz hissettiren şeyler neler olabilir?

Bu çocuk gerçekten neye ihtiyacı olduğunun farkında mı?

Bu çocuk ihtiyaçlarını kabul eden ve onu anlamaya çalışan bir çevreye sahip mi?

Bu çocuğun çevresindeki koşullar onun ihtiyaçlarını nasıl belirliyor?

 

Çünkü biliyoruz ki çocuklar bir terslik olduğunu hissetmeden tepki vermiyor ve bir şeylerin yolunda gitmediğini de hepimizden önce fark ediyorlar! Zaten keşfetmek için çaba harcadığı dünyada ona eşlik eden, onun merakı ve duygularıyla senkronize olmuş bir çevreye sahipse kendini anormal ve huzursuz  hissetmiyor; doğalım, ben de bu dünyanın bir parçasıyım ve yalnız değilim diye hissediyor.

 

Dünyada gelişmekte olan pek çok imkanla birlikte zamanımızın kullanılma şekilleri de değişti. Aynı anda makineler sayesinde çamaşır ve bulaşık derdinden kurtulabilyoruz, aynı anda 3 farklı sohbet grubunda konuşurken bir yandan bir arkadaşımıza özel mesaj atıp olayın başka açılarını değerlendirebiliyoruz, ısınmak için sadece fatura ödeyebilecek gelirimizin olması yeterli, nispeten daha iyi bir gelirimiz varsa çamaşırları bizim yerimize ütüleyecek yardımcımız da olabiliyor.

Bu imkanlar sayesinde kazandığımız hızlı ritimimiz ise bizde derin bir acele, telaş ve yetişememe kaygısı yaratıyor. İlişkilerimiz performans ve başarı odaklı. Sonuçta ne olduğu nasıl olduğundan, olurken neler hissettiğimizden daha önemli.

 

Oysa ki doğal düzende bir süreç vardır. Havalar ısındıkça ağaçlar çiçek açar, birden kar yağarsa çiçekler ölür, yağmaz ve düzeninde giderse çiçekler meyveye dönüşür. Onları toplarız, yeriz, salça, reçel, pekmez,un üretiriz; onların olmasını bekler, onlara uygun koşulları sağlamaya çalışırız. Sularız, toprağı havalandırırız, koruruz. Biz doğaya ilgi ve saygı gösteririz, doğa da bize kendi verebileceklerini şefkatle verir. Her ağaç armut vermez, her armut ağacı da aynı tatta olmayabilir. Çeşitlilik, biriciklik, zaman, süreç, olgunlaşma, emek verme, sabretme… doğal hayat içinde doğal olan şeyler bunlar.

 

İçinde bulunduğumuz zamanda hepimizin doğal düzene uyum sağlaması, toprağa doğaya dönmesi tabi ki gerçekçi ve uygulanabilir değil. Sadece kendi ekosistemimizde; aile, iş, sosyal çevremizde, kendi küçük evrenimizde doğal döngüyü görebiliyor muyuz diye merak ediyorum… Ve yine sorular soruyorum:

Çocuğum çok kaygılı ve peşimden ayrılmıyor. / Ben ne kadar huzurluyum?

Çocuğum çok ısrarcı ve her istediği hemen olsun istiyor. / Ben işler biraz uzasa ya da ters gitse ne kadar sakin kalabiliyorum?

Çocuğum ders çalışmakta çok zorlanıyor, kesin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu var! / Ben çocuğum büyürken ona bazı şeylerin zaman aldığını ve zorlanmanın, üzülmenin, tekrar denemenin normal ve doğal olduğunu gösterebildim mi?

Çocuğum ve ben boş zamanlarımızda neler yapıyoruz?

Avm’de geçen haftasonları, parklardaki plastik kaydıraklardan fışkıran elektrikler beni ve onu ne kadar rahatlatıyor? Giydiği polyester giysiler, yediği işlenmiş gıdalar onun bedenini, hücrelerini hatta alakasız gibi gözükse de duygu ve davranışlarını nasıl etkiliyor?

Çocuğum sahip olduklarının kaynağıyla nasıl bir ilişki kuruyor? Doğa, insanlar, hayvanlar, önünde bulunan yemek, oyuncak, giysi için nasıl bir işbirliğinde bulundular, haberi var mı? Kağıtları, camları, plastikleri geri dönüştürmenin önemini biliyor mu?

Gözlemlerim son yıllarda en çok karşılaşılan sorunların kaynağında “süreçten uzaklaşma”nın yattığını gösteriyor bana. Hemen, şimdi, en iyisi. Öyle olmazsa kaygı, üzüntü, öfke. Ve çocuklar tedaviye!

 

Zamanımızın ruhu ve koşullar daha çok ve düşünmeden tüketmemizi kolaylaştırıyor olabilir. Sabırsızlık, düşük özgüven, kaygı ve depresif duyguları da beraberinde getiriyor olabilir. Ama hala elimizde olan pek çok şey var. Ekosistemin dengesini korumak, geri dönüşüm, doğru tüketim materyallerini seçmek, doğa gözlemleri ve doğada mümkün olduğunca zaman geçirmek, saksılarda bitkiler yetiştirmek ve bu süreçleri gözlemlemek elimizde olan şeyler. Zamanla göreceğiz ki dikkat sürelerimiz artmış, kaygılarımızı kabul edebilmiş ve yönlendirebilmişiz.. Ailece, ülkece, dünyaca

RUTİNLERİN ÖNEMİ

Bebekler her gün yeni deneyimler ve heyecanların olduğu bir dünyada öngörülebilir bir düzen varsa çok daha iyi gelişirler. Rutinler onların güvenlik hislerini ve rahatlarını sağlar. Henüz zaman kavramları olmadığı için yaşamlarını gün içinde olan olaylara göre organize ederler, olaylar aynı düzenle gerçekleştikçe de dünyayı daha iyi anlarlar.

Peki bu rutin düzene ne zaman başlamalı? Araştırmalara göre bebekler 2 ila 4 ay itibariyle rutin düzene uyum sağlayabilecek halde oluyorlar.

Rutinlere başlamanın en iyi yolu uyku ve yemek zamanlarını ayarlamak. Bu ayarlama bebeklerin günlük ritmlerini ve gece- gündüz ayırdını oluşturdukları için özellikle önemli. Bebeğinizi bir banyoyla sakinleştirip, bir hikaye okuyup rahatlatıcı müzik dinleyerek uyku zamanı rutinine hazırlayabilirsiniz. Bebeğinizin beslenme ve uyku zamanlarını takip etmek onun doğal düzenini ve ihtiyaçlarını anlamanıza ve ona uygun bir rutin oluşturmanıza yardımcı olacaktır. Farklı zamanlarda uyanıp beslenmek istiyorsa endişelenmeyin: Çoğu bebeğin beslenme ve uyku alışkanlıkları 3. – 4. aydan sonra daha tutarlı ve öngörülebilir hale geliyor. Zamanla bebeğiniz daha kesin işaretlerle size yardımcı olacaktır.

Eğer beslenme ve uyku alışkanlıkları için bir “program” yapmak istiyorsanız çok önemli bir nokta var: Bebeğinizin gerçekten uykuya ve yemeğe ihtiyacı var gibi gözüküyorsa onu “doğru zaman” değil diye beslememezlik etmemelisiniz. Bir saat önce yemiş bile olsa, aç olduğu için ağlıyorsa ona yemek vermelisiniz. Unutmayın ki hiçbir “program” –özellikle de ilk aylarda- çocuğunuzun ihtiyaçlarından önce gelmemelidir. İhtiyacının anında karşılanması bebeğinize güvenli ve rahat bir dünyada olduğunu hissettirecek ve huzurlu olacaktır.