Etiket arşivi: terrible two

Güvendeyim, Çünkü Anlaşılıyorum…

Çocuk susar mı?8befe2968b330bb7760f2e4aaa11b216

Susması gerektiğini mi öğrenir?

Cevabı maalesef biliyoruz… Öğreniyor.

Hem de en yakınlarının verdiği tepkilerden, göremediği kabullerin çaresizliğinden, en doğal davranışlarına aldığı tepkilerden… Sosyal bir canlı olmanın risk barındıran yanı; öğrendiğimiz her şey güven vermiyor…


Hayatta bulunmanın yanısıra hayata “etki” etmektir insan olmak. Her gün fikirlerimizle, davranışlarımızla, duygularımızla bir sürü insanla etkileşim içinde bulunuruz. Üstelik bunun için belirli bir statüde ve yaşta olmamıza gerek yoktur. Anne, baba, eş, çocuk, arkadaş, patron, çalışan, müşteri, yolcu…Yaşamak bize birbirinden farklı bir çok rol verir. İyi ki! Biz de bu rollerin bizde hissettirdiği duygular arasında denge sağlayarak güvenli ve mutlu bir hayatımız olmasını hedefleriz.

Tamamen bize bağımlı bebeğimiz gelişim basamaklarını sağlıkla tırmanırken, yavaş yavaş kendi kimliğini de oluşturmaya başlar. Maalesef bunu bilmek, bu süreçte karşılaştığımız “hayır!”, “ben yapçam!”, “ı ıh!” sayısı artarken bizi tüy gibi hafif, sabır ve sevecenlik dolu hislerle doldurmaya yetmez. Öyle anlar gelir ki “başlayacağım teribıl bilmemnene ha!” diye serzenirken buluruz kendimizi. Ama bunun bir süreç olduğunu bilmek de aslında içimize bir rahatlık verir, “bu bir dönem, geçecek” deriz, bilgi edinerek krizi fırsata çeviririz ve sevgimizle motivasyonumuz bir olup ailece yeni deneyimlere yelken açarız.

Gelmek istediğim konu aslında bu süreçlerin bir isminin olmasının bizi ne kadar rahatlatıyor ve yolda tutuyor olduğu…

Biliyoruz ki geçecek, biliyoruz ki bu krizler normal. Çünkü büyüme meselesi hiç bir yaşta sancısız olmuyor ve yaralarımız sevgiyle iyileşirken bizi farkındalık sahibi bireyler yapıyor.


Peki biz bunları bilirken, çocuğumuz yaşadığı duyguları ne kadar anlamlandırabiliyor?

8f2edf9512c8e06c3062d358fc18919f

Hiç “Hayır!” dememesi gerektiğini mi sanıyor? Hayır demek kötü bir şey mi?

Kişiliğini oluşturduğu yaşlarda, kendini ifade etme biçimlerinin sertliği onu “inatçı” mı yapıyor, yoksa hayatta bazı sınırlar olduğunu öğrenme sürecinin zorluğuyla baş ederken doğal olan tepkiler mi veriyor?

Ya da yaşadığı acı veren travmatik olayları anlatabilme becerisi yeterli mi? Anlatmanın çare olacağına inancı var mı?

Kendini var etmeye çalışırken “zor” bir çocuk mu oluyor, “zorluk” yaşayan bir çocuk mu?

İşte bizim bu durumlarda verdiğimiz tepkiler, çocuğumuzun duygu ve tepkilerini dengeleme biçimimiz onun kendisine dair algılarını belirliyor. “Ben zor bir çocuğum” diye bir inanış da geliştirebilir, “Şu an zor bir durum yaşıyorum” diyip duygularını anlayıp çözüm için işbirliğinde de bulunabilir.

Yaşadığı yeni ve farklı durumlara verdiğimiz tepkiler bir çocuğu “zor çocuk” olduğuna inandırıyorsa, gelecek deneyimlere bakış açısı da bu zorluklarda oluşan öfke, kaygı, korku gibi duyguların “doğal” olduğu olamaz. Suçlulukla sessizleşebilir, korkuyla şiddetlenebilir.

Ona “iyi ve kötü” hissettiren olayları anlamlandırmakta zorlanır ve yardım isteyemez…

Bir örnek…

annecocuk1

Size oyun terapisi seanslarımdan bir örnek vermek istiyorum.

İnatçı, şiddet davranışları gösteren, işbirliğine kapalı ve tabii ki “zor” olarak kabul edilmiş bir çocuk danışanım oldu. Kum havuzunda büyük bir keyifle dışavurumcu oyununu oynarken ona zamanımızın 5 dakika sonra biteceğini söyledim. Tahmin edersiniz ki bu haberden hiç hoşlanmadı ve kumları havuzun içinde kalacak şekilde oynaması gerektiğini bildiği halde dışarı doğru atmaya başladı. (Doğal olan öfke duygusunu, bana kuralları ihlal ederek gösteriyordu.) “Sanırım oyun zamanının bitiyor olması hiç hoşuna gitmedi” dedim ona. Bana bir bakış attı! Hani sanki “nerden anladın?” demek ister gibiydi. (Şimdiye kadar olumsuz davranışlarına aldığı tepkilerin “hayır, olmaz, yapma!” olduğunu biliyordum. Kim bilir belki de şiddet görüyordu ve kendini korumak için o da şiddeti öğrenmişti… )Bana o bakışı attığında ona gülümsedim ve “bu haber galiba hiç hoşuna gitmedi, zamanımız bitene kadar kumlarla havuzun içinde kalacak şekilde istediğin gibi oynamaya devam edebilirsin” dedim, o da oyununa kum havuzunun içinde kalacak şekilde devam etti.

Ne yaşandı o sırada?

Hiç hoşuna gitmeyen bir haber aldığında canı sıkıldı. Hangimizin sıkılmaz?

Olumsuz duygu ona ağır geldi ve bir tepki verme ihtiyacı duydu. Biz de bazen konuşarak, bazen yürüyerek, bazen ağlayarak duygularımızı çeşitli şekillerde dışa vuruyoruz.

Anlaşıldığını ve görüldüğünü hissetti. Kim istemez koşulsuz değer görmeyi ve anlaşılmayı?

İşbirliğini “seçti”. Bu kararı o verdi. Çünkü rahatladı ve kendini göstermek için aşırı davranışlar yerine kendi huzurunu devam ettirmeyi seçti.

 

aile1Ne yapabiliriz?

Arada kendimize hatırlatmakta fayda var;

  • Sorun olduğu sırada öneriler ve kurallara uyma direktifleri, ilişkiye mesafe koyar.
  • Direktif vermek, farklı düzlemlerde (alt-üst) olduğumuzu açıkça ifade ederken, zaten duygularını dengelemekte zorlanan çocuğa bir de “yukarı çık!” komutunu verir. Tabii ki sinirler yıpranır.
  • İlişki “biz” değil “ben-sen” kavgasıyla yıpranır. Çünkü yaş fark etmeksizin kendini gerçekleştirmek insandaki en temel motivasyondur ve zaten çocukların temel amacı kendilerini yapılandırmaktır.
  • Alttan alarak idare etmek sonradan sabır taşması yaratır. Çok sevilen ebeveyn çocuğa bir anda şaşırtıcı gelir, tutarsız tepkilerimiz güven ilişkimizi zedeler.
  • Çocuğumuza “zor durumda olman umrumda değil, istediğim gibi davran” mesajını veririz ve bize olan güvenini sarsarız.
  • Duyguları yansıtmak ise anlaşıldığını göstererek rahatlatır.
  • Çocuğumuza yaşadığı zorluğu gördüğümüzü samimiyetle ifade etmek ise hem bizim ilişkimizin hem de biz olmadığımız anlarda çocuğumuzun güvenli, duygularının farkında ve tepkilerini daha kolay dengeleyebilen bir karakter geliştirmesine yardımcı olur.

Çok önemli dip not!

Çocuğumuz bu anlaşılma duygusu sayesinde, canını sıkan, ona zarar veren durumları anlatma cesaretini ve güvenini bulur. Onu anlayan ebeveyne başına gelen her şeyi anlatabilir çünkü güvenle korunacağını bilir.

Çocuk susmaz! 

 

Sevgiler

Ece :)